12 Kasım 2009 Perşembe

PİKA VE GELİNCİK

-Hey !!! Otçul git başımdan güneşimi engelliyorsun?
-Niye bana öyle dedin? Tavşan ailesinden geliyorum doğru, ama ne var arkadaş olsak, burada ki güneşten beraber yararlansak? Bak bu otları kurutacağım, kışın daha rahat beslenmek için, istersen sende yiyebilirsin.
-Var git otçul? İşim olmaz seninle, ben kendi yemeğimi bulurum kendim. Hem o küçücük kulaklarınla nasılda duyuyorsun beni?
-Kulaklarım iyi duyar benim.
-Aaa nerden geliyor sesin, hey otçul nasıl oldu da bir anda yok olup başka bir yerden çıktın?
Ee hızlıyımdır ben, ayrıca hareketli. Bak bu otlar çok lezzetli, yesene sende.
-İstemem dedim ya, ufaklık? Hem sen nasıl bir hayvansın anlamadım? Fare desen değilsin? Sincap desen değil? Tavşan desen diyemem, kuyruğun yok, kulaklarında çok küçük? Söyle bana nesin sen?
-Ben Pika’yım. Tavşan ailesinin en küçük ferdi. Hem bakma fareye benzediğime benim kadar hızlı koşamaz. Bilirsin ben zıplaya zıplaya ilerlerim, yürümem.
Ya demiş Gelincik,- Ne laftan anlamaz bir Pika’sın sen. Zorla arkadaşlı yaptın kendinle beni. Hem aslında severim ben senin etini.
-Gülmüş Pika, olur mu öyle?- demiş -Bu dağlarda, kavuklarda beraberce yaşamak, o güzelim sebzelerle beslenmek varken, niye yersin ki zaten benim etimi. Ayrıca duydum ki sen çok saldırganmışsın. Nedir seni böyle yapan?
-Doğam budur benim. Bilmez misin yazgılarını yeryüzünde kilerin. Kendim olmaya çabalıyorum yalnızca ve korumaya çalışıyorum kendimi gelecek olandan. Hem sen niye bu denli, zararsız ve barışçılsın anlamadım ben seni.
-Biz çok büyük bir aileyiz, severiz birbirimizi. Dostluk önemlidir ve grupça yaşamak. Dünyaya geldiğimizden beri budur bizim çizgimiz. Doğa bize bakarak mutluluk bulur. İnsanlar bize bakarak sevinirler. Hızı ve coşkuyu anlatırız neşeli ruhlara.
- De git başımdan demiş-Gelincik. -Senin hızın bile yetmez bana, istesem yiyiveririm seni buracıkta. Hem bilmez misin? Ağaca tırmanır, denizde bile yüzerim ben.
Gülmüş bizim Pika. -Demiş ben gidiyorum. Yarın otlarımı toplamaya arkadaşlarımla geleceğim.
Gelincik, şaşırmış. -Ayy allahım nasıl bir tavşandır bu? Bugün onu yemediğime şükretmiyor, yarın birde arkadaşlarını getirecekmiş?
Ertesi günü, öğle saatlerinde tekrar aynı kayalığın üzerinde bizim Gelincik pusuya yatmış. –Bakalım gelecek mi bizim Pika, gerçekten bu denli saf mı ya da arkadaş canlısı mı diye düşünmüş. Kısa bir zaman sonra bakmış, kuzu melemesi gibi bir ses ve ardından bir grup Pika, hoplaya zıplaya gelmişler kayanın üzerine. Aman bir neşe ki aralarında sorma gitsin. Güle oynaya uzanmışlar kayanın üzerine önce güneşlenmişler. Sonra kalkıp ayaklarının üzerine el birliği ile kuruyan bitkileri toplamaya başlamışlar. Bizim gelincik şaşırmış bu işbirliğine. Kendi yuvası gelmiş aklına, çocuklarını ilk doğurduğunda eşiyle onları beraberce besledikleri günü düşünmüş. Hüzünle karışık bir sevgi sarmış içini.
Bağırmış arkalarından- Heyy Pika!! Pika!! Beni de alın aranıza. Siz nasıl ki yaşarsınız toprak altında, bende yaşarım orada. Hem korurum sizi, anladım ben barışı ve kardeşliği beni de alın aranıza Pika!!! -diye.
Pika dönmüş gelinciğe ve kalkmış ayaklarının üzerine- Gel tabii ki güzel gelincik. Tabiatına aykırı bu durum senin, ama değişmek elbet bizim elimizde.