3 Kasım 2009 Salı

GÖRÜNÜMÜN ARDI

GÖRÜNÜMÜN ARDI
Ormana girdiğimizde devasa ağaçlar, çalılar ve çimenlerin iç içe geçmiş düzeni ilk bakışta bizi rahatsız eder. Çünkü insan beyni, el yapımı düzene alışıktır. Korteksimiz bize önce her şey karmaşık diye uyarı verir. Sakinliğimizi koruyabilirsek şayet, bu karmaşıklığın altında müthiş bir dengenin ve dönüşümün olduğunu görebiliriz. Bu düzensizlik içinde aslında her şey birbiriyle müthiş bir uyum içindedir, görmesini bilen gözler için.
Kastamonu’ya ilk gidişim değildi aslında, ancak Azdavay’ı ilk kez görecektim. Uyumak yerine etrafa bakmayı tercih ettim. Aman tanrım oda ne, yolda devasa ağaçlar. E ben bu ağaçları biliyorum ama bunlar bunlar çok farklı. Bildiğimin ötesinde gerçekler. Kendi doğal ortamlarında ne denlide heybetliler. Uludağ Göknarları doğal yayılışlarını burada yaparken, boyları 65m’yi buluyor. Yeşili gördüğüm hiçbir yeşile benzemiyor. O denli yumuşak, o denli yeşil ki hiçbir fotoğraf hiçbir boya yansıtamaz bu güzelliği diye düşünüyorum. Arabadan inip yanlarına gidince heybetleri ve ululukları karşısında gönül gözüm açılıyor. Kafamı kaldırıp bakıyorum ama ucu bucağı yok. Sanki tanrıya semada bir huşu içinde, kendilerinin farkında gibiler. Aralarında ilerliyorum. Burada aldığım nefes farklı bir nefes. Yaşadığımı ilk defa hisseder gibiyim. İlerliyorum ormanın içinde, kayalar yeşille dost, ağaçların üzeri liken kaplı. Yerde mantarlar, etraftan hışır hışır sesler geliyor. Tabiatın kendi dengesinde her şey ne denlide uyumlu ya da hiçbir ağaç şikayetçi değil üzerinde liken olmasından Göremesem de toprağın altının başka yaşam formlarıyla kaplı olduğunu biliyorum. Karıncalar, sürüngenler kendilerine ait evlerde yaşamlarını sürdürüyorlar. Yere düşen yapraklar onların yaşam kaynaklarını oluşturacak, yiyebilecekleri kadarını alıp, gerisini gübre olarak toprağa bırakacaklar. Doğa kendi içinde çok saygılı ve düzenli aslında. Peki biz aynı saygıyı birbirimize gösterebiliyor muyuz? Yargılamadan kabullenebiliyor muyuz kendi türümüzü? Her şeyin bütünün bir parçası olduğu gerçeğini ve bizim dışımızda kalanların da çok önemli olduğunu, onlarında kendilerini deneyimlemeye geldiklerini anlayabiliyor muyuz gerçekten???