11 Kasım 2009 Çarşamba

VE KADIN..

Ve kadın gördü; kendi veçhesini erkeğinde. Nicedir özlediğim budur diye sarıldı karşısındakine. Erkek te sevdi kadını, gördü onda kendisini. Ve o asırlardır insanlar arasında ki en büyük tutku olan aşk başladı . Kadın özlemim buydu nicedir diye düşündü, erkekse gücümü geri kazandım dedi. Aylar geçti aradan, bir gün kadın mutfakta kereviz pişirirken buldu kendini. Eteklerine yapışmış bir çocuk vardı yanında. Kaç buradan, kaç kurtul diyordu kendine. Doğramış olduğu sebzeye baktı kadın, bu kerevizin ne işi vardı elinde ve bu mutfakta niye bulunuyordu? Oturup hayatı sorgulaması gerekirken, ne yapıyorum diye düşündü. Küçük kız peşindeydi. Hadi kaçalım buradan, kimse gelmeden gidelim diyordu. Ve kadın hiç bir şey anlamıyordu. Banyoya girdi, aynada ki kadın da kimdi böyle, saçı başı dağınık, üzerinde eteğin ve o soluk bluzun ne işi vardı. Hayır, hayır biri büyü yapmış olmalıydı ona. Hatırlamadığına göre bunca şeyi. Ya da bu rüya olmalıydı. Saçlarının dip boyaları bile gelmişti. Aynada ki kadın ne kadar da bakımsız ve kendinden geçmiş gözüküyordu. Çıktı banyodan, yürüdü koridorda. Bir oda buldu evin içinde, daldı odaya, yatak odasıydı bu belli. Ama o saten çarşafların ne işi vardı yatakta, hem de balköpüğü. Ya bunlarda kim uyur ki? Bu evdekiler akıllarını kaçırmışlar diye düşündü. Çıktı hemen oradan, sol tarafında geniş bir oda vardı, belli ki salondu burası. Her şey ne kadarda düzenli ve olması gerektiği gibi diye “düşündü bu evde. Ama bir şeyler eksikti. Evin ruhu yoktu sanki. Salonda mum bile yoktu. Yapay bir çiçek kokusu geliyordu burnuna. Her şey sahteydi sanki bu evde. Küçük kız, eteğini biraz daha çekiştirdi hadi ama gelmeden gidelim kaçalım diyordu hala. Neden kaçacaktı ki, hem nasılsa bu bir rüyaydı, uyanacaktı az sonra. Elinde ki bıçağı fark etti. Döndü mutfağa ve döndü kendine. Neredeydi? Nasıl başlamıştı ki bu rüyaya. Onun rüyalarını uçmakla ilgiliydi, ya da yazı yazarken görürdü kendini daha çok. Perdeyi çekip camdan dışarı baktı. Kırmızı arabası gözükmüyordu kapıda. Bahçede ki düzen, midesini ağzına getirdi kadının. Her taraf çim kaplıydı. Ya bu insanlar ne kadarda renksiz böyle diye düşündü. İnsan istemez mi rengârenk bir bahçe, gölgesi altında oturabileceği bir erguvan. Bahçenin ilerisinde geniş yapılı parmaklıkları gördü, üzeri çıplak olan parmaklıkları. Bir erkek hâkim olmalı bu eve diye düşündü. Dışarı kapalı, hatta kendine bile kapalı bir erkek. Tekrar çekildiğini hissetti eteğinin, başını çevirince yanına doğru küçük kızın korkmuş gözleriyle karşılaştı. -Hadi ama hadi -diyordu. Hem kimdi bu kız ve ne istiyordu kendinden. Bir kez daha baktı ufaklığa, ne kadarda kendine benziyordu bu çocuk. Gözüne başka bir zamandan bir fotoğraf geldi, annesinin o dalgın hallerini anımsadı kadın. Eteğine yapışırdı annesinin, oysa annesi her daim meşgul ve ev işleriyle uğraşırdı. Onu anımsadı. Kaç yıl olmuştu, annesiyle görüşmeyeli. Kızgınlığı geçmemişti ona. En son beraber yedikleri bir yemekte, ne zaman evleneceksin sorusundan sonra masayı terk ettiğini ve görüşmediklerini hatırladı kadın. Babası, babası zaten öleli çok zaman olmuştu. Tek çocuk olmanın verdiği o şımarık günlerini anımsadı. Annesine duyduğu öfke rüyasına yansımış olmalıydı. Evin düzeniyle olan ilişkisi, kendini boşverip hep başkalarını düşünmesi, babasına duyduğu o inanılmaz bağımlılığı. İçi sıkıldı kadının. O günleri anımsamak hoşuna gitmemişti. Artık uyanmıştı ve kalkmıştı yataktan. Oh ne güzel diye düşündü, pijamalarına bakarken. Burnuna amber kokusu geldi, odada dolaşırken. Dolaşmıyordu aslında volta atıyordu, sinirliydi kendine. Olanı anlamaya çalışıyordu. Neydi ki şimdi bu? Görecek başka bir rüya kalmamıştı da çocukluğunu mu görmüştü? Hem de rüyasında kendini annesi olarak. Saat 10.00 olmuştu, yola çıkması gerekiyordu artık. Ama gidesi yoktu hiçbir yere. Bugünü kendiyle baş başa kalarak geçirmek istediğini fark etti. Aradı iş yerini, bugün unutun beni. Gelemiyorum. Yeni kampanya için bir slogan buldum, üzerine çalışmam gerek -dedi.- Tamam -dedi karşıda ki ses. 5 senedir beraber çalışıyorlardı, tanımıştı artık kendisini. Büyük bir ohhh çekerek, o harika salonuna geçti. Evet, yemek masası yoktu çocukluk günlerine inat. Buzdolabına gitti, niyeyse bugün kendini aç hissediyordu. Çocukluk günlerinin yansıması olmalıydı bu. Ama tabii boştu buzdolabı. Yemek yapmayı da, evinde yemek yapılmasını da sevmezdi. Düzene duyduğu öfke aslında, annesine duyduğu öfkeydi. Ve onun gibi olmama savaşı verdiğinin kanıtıydı düzensiz olması, erkek egemenliğine girip kendini kaybetmeme isteğiydi yalnızlığı. Çocukluğunda ettiği yeminini hatırladı. Kimse ama kimse bir daha ona kendini bu kadar önemsiz hissettiremeyecekti. Kendini adamayacaktı bir erkeğe annesi gibi. Ve onun gibi zayıf olmayacaktı asla. Kızgınlığı annesine miydi? Yoksa kendisine miydi? Aslında bundan emin olamıyordu. Birden niye geçmişe döndüğünü anladı. Elinde bir yüzük vardı. Evet ya, dün akşam sevdiği adam ona evlenme teklifi etmişti. Yüzüğü korkarak alıp, hadi kalkalım demişti yemekten. Ertesi günü önemli bir toplantısı olduğunu iddia edip, çabucak eve gelmişti. İlk defa evlenme teklifi alıyordu, genelde terk edilirdi, ya da terk ettirirdi kendini. Ama bu sefer gitmemişti karşında ki. Ve içten içe onun gitmemesi için dua ediyordu. Rüyası da buna delaletti aslında. İlgi isteyen, aradığı ilgiyi ailesinden bulamayan küçük kız kendisiydi ve o anne de kendi korktuğu geleceğiydi. Korkuları ayyuka çıkmıştı işte. Bir gün bu olacaktı belliydi. Umduğundan daha çabuk olmuştu olanlar yalnızca. Annesinin yılgın kendinden geçmiş bakışları gelmişti. Aramak ve konuşmak istedi, sesini özlemişti annesinin. –anne; -evet. Nasılsın?
İyiyim sen?- Sağ ol. Anne babamı sevmekten hiç pişman oldun mu? Böyle bir soru senelerdir görmediğin bir insana nasıl sorulurdu Kİ?
Aklına Pazar kahvaltıları geldi. Annesinin babasına bakarken ki yüzü. Bu tabloda annesi mutlu görünüyordu. Babasının annesine bakışı geldi sonra aklına. O bakışta öyle bir sevgi vardı ki, öylesi bir sahiplenme, imrendi kadın. Belki de annesi böyle mutluydu. Kendini adayarak babasına, güçsüz görünen ama aslında ne istediğini çok iyi bilen bir kadındı annesi. Belki o yüzden hiç şikâyetçi olmamıştı halinden. Oysa gençlik yıllarında ve çocukluğunda bu görüntüler onun için ne kadarda ahvaldi. Peki ne değişmişti şimdi? Aynı olaylar ama, niye daha farklı görüyordu şimdi gözüne?
Anladı kadın, sevginin gücünü. Fedakârlığın ne olduğunu. Bunca yıldır kızdığı annesinin ne denli güçlü olduğunu. Aradı annesini ve özür diledi, senelerdir onu yanlış anladığı için. Ve dedi ki anne, evleniyorum ben, seninde yanımda olmanı istiyorum. Ve annesi o her zaman güçsüz gördüğü kadın, tüm samimiyetiyle ve içtenliğiyle tabii kızım gelirim dedi.